Dünya tarihine baktığımız zaman bazı kilit olaylar tarihin seyrinin değişmesine vesile olmuştur. Yazının icadı, Kavimler Göçü, İstanbul’un Fethi, Matbaanın icadı, Fransız İhtilali, su ve buhar kullanımı ile mekanik üretimin ortaya çıkışı, elektrik enerjisi ile seri üretime geçiş, bilgisayarın icadı, internetin bulunması, elektronik ve bilgi teknolojilerinin kullanımı ile üretim otomasyonunun yükseltilmesi gibi...
1789 Fransız İhtilali öncesine baktığımız zaman tarih kitaplarında kralların ülkenin sosyal, siyasi, hukuki ve ekonomik alanlardaki güçleri kendilerinde topladığı, çevrelerinde yüksek aristokratların olduğu ve ihtişam içerisinde yaşadıkları yazmaktadır. Bu dönemde gelir dağılımı adaletsizliğinin yüksek olmasından dolayı dönemin halkının huzursuz olmasına neden olduğundan bahsedilmektedir. Ticaret, savaşlar sebebiyle yavaşlarken, köylüler üretimden beklenen verimi alamayarak şehirlere göç etse de umduğunu bulamamıştır. Nüfusun şehirlere kaymasıyla beraber tarımsal üretim azalmış ve şehirlerdeki doyurulması gereken halkın çoğalmasına sebep olmuştur. Köyden kente göçenlerin iş bulamaması çeşitli sosyal sorunlara sebep olmuştur. Halkın içine düştüğü ekonomik buhran sebebiyle, vergi oranları artırılsa da toplanabilen vergiler azalmış, tüm bunlara bir de kralların aşırı harcamaları eklenince hazinenin boşalmasına sebep olmuştur. Toprak sahibi feodallere tanınan siyasi ve ekonomik ayrıcalıklara rağmen değişen ticaret anlayışı sebebiyle sürekli zenginleşen burjuvanın bir takım siyasi haklar talep etmesiyle ortam daha da gerilmişti. Tüm bu gelişmelerin yanında Amerikalıların 1776'da yayınladıkları "Bağımsızlık Bildirisi" ve 1783'de bağımsızlıklarına kavuşmaları, Fransa'da sempati ile karşılanmıştı. Savaşa katılan askerler bağımsızlık bildirisinde öngörülen maddeleri Fransa’ya getirdiklerinde ilk işaret fişeği atılmıştı. Amerikan Devrimi’ni destekleyen Fransa kamuoyunda başlayan uyanış ve çağın diğer dinamikleri devrimin öncü sinyalleri olmuştur. Mutlak monarşi, ayrıcalıklı soylular ve kilise karşıtlığı devrimin temel gerekçeleri olmuş, bu süreçte 25 yıl süren istikrarsızlık ve kargaşa dönemi yaşanmıştır. Monarşi karşıtı hareketlere kazandırdığı ivme, Fransız İhtilali’nin süreklilik arz eden en önemli karakteri olmuştur. Fransız İhtilali’nin sağladığı ivme ile çoğu Avrupa’da, 19’uncu yüzyılın ilk yarısında peş peşe ayaklanmalar meydana gelmiştir. Fransız İhtilali sonucunda, bazı yeni devletler kurulurken, bazı büyük devletler parçalandı.
Bu kadar tarihi hatırlatmadan sonra günümüze dönecek olursak yüzyıllarca, sık sık kanlı savaşlara sahne olan Avrupa, barışın sürdürülebilmesinin tek yolunun, ülkelerinin ekonomik ve siyasi yönlerden birleşmesi olduğu düşüncesiyle 1951 yılında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu kurmuştu. Devamında 1957'de, işgücü ile mal ve hizmetlerin serbest dolaşımına dayanan bir ekonomik topluluk haline dönüşen yapı 1992 Maastricht Antlaşması ile Avrupa Birliği (AB) halini almıştı. Ekonomik çıkarlar üzerine kurulan bu yapı 2008 küresel finans krizi sonrasında 2011 AB mali krizinin ardından yukarıda bahsettiğim üzere tarihi bir kırılma süreci yaşamıştır. Krizin ardından ekonomi hızla daralma göstermiş ve işsizlik çift haneleri görmüştür. Ekonomik yapısı ağırlıklı olarak hizmetler sektörüne dayalı olan Birleşik Krallık, Yunanistan, Portekiz gibi ülkelerin yanı sıra İtalya, İspanya gibi ülkelerde ciddi buhran yaşanmıştır. Ekonomik kriz sebebiyle toplam gelirin azalması toplumda milliyetçilik akımının yükselmesine, serbest piyasa karşıtı ve korumacılık taraftarlığına yol açmıştır. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy Fransız otomotiv şirketlerine başka ülkelerdeki fabrikalarını Fransa’ya taşımaları durumunda mali destek sağlama sözü vermiş, büyük otomotiv şirketlerine önemli ölçüde cömert kredi destekleri sağlamıştır. Almanya ise ileri teknoloji şirketlerinin Avrupa dışındaki devletlerin kamu iktisadi teşebbüsleri tarafından satın alınmasını önlemek amacıyla adımlar atmıştı. AB ve İngiliz Merkez Bankaları sanayi-teknoloji şirketlerinin tahvillerini satın almıştı.
Ortadoğu ve Afrika'da savaş ve terör sebebiyle artan yoksulluk bu coğrafyalardaki insanların bir umut olarak Avrupa’ya göç etmesine neden olmuş ancak Avrupa’daki yüksek işsizlik oranları ve medyanın etkisiyle milliyetçiliğin artmasına sebep olmuştur. 2016’da ABD, 2017’de AB’de yapılan seçimler önceki politikacıların radikal milliyetçi söylemleri bu bölgelerde milliyetçilik akımını daha da artırmış ve bu akım son dönemde görüldüğü üzere yine kendilerini vurmaya başladı. Avrupa’nın ekonomik gücü azaldıkça, aşırı milliyetçilik ve ayrılıkçı duygular yeniden su yüzüne çıkıyor. İspanya’da Katalonya ve Bask bölgesi, Belçika’da Valonlar ve Flamanlar arasındaki ayrılıkçı dalga, Fransa’nın Korsika sorunu, İtalya’nın kuzeyindeki ayrılıkçı dalgalanma, İskoçya ve Kuzey İrlanda’da bağımsızlık rüzgarları, ‘Avrupa çatırdamaya mı başlıyor’ sorusuna sebep oluyor.
1980 sonrasında hızla artan liberal ekonomik sistem gelir dağılımının hızla bozulmasına neden olmuş, zenginler daha zengin yoksullar daha yoksul hale gelmiştir. Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam'ın raporuna göre, dünyanın en zengin 62 kişisinin serveti, dünya nüfusunun yarısı olan 3,6 milyar insanın mal varlıklarına denk geliyor. Raporda, çok uluslu şirketlerin offshore merkezlerine yatırımlarının 2000-2014 yıllarında 4 kat artarken, kaçırılan verginin de yılda 100 milyar dolara ulaştığı ifade edildi.
Ezcümle, yukarda değindiğim Fransız İhtilali sebepleri ve sonuçlarını incelediğimiz zaman gelir adaletsizliğinin artmasıyla beraber milliyetçilik akımının artmasının paralellik gösterdiğini söyleyebiliriz. Bu bakımdan dünya gelir dağılımı adaletinin sağlanması konusunda çalışmalar yapılmasının elzem olduğu ortadadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder