“Kızılelma nedir?”
Kızılelma bir semboldür, menzildir, ülküdür, yoldur.
Gönüldeki sevdadır, sönmeyen ateştir, mefkûredir.
Oğuzlardan günümüze kadar farklı şekillerde tanımlanmış olsa da Türk kültüründe nizam-ı âlem olarak belirtilmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmasında “Şimdilik kızılelmamız, ülkemizi 2023 hedeflerine ulaştırarak dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri haline gelmektir.” dedi.
Peki, neydi bu hedefler?
2023 yılında dünyanın ilk on ekonomisine girmek, yıllık 500 milyar dolar düzeyinde ihracat seviyesine çıkmak, İşsizliği %5’e düşürmek, 2 trilyon dolar GSYH, kişi başı yıllık 25 bin dolar gelir hedefleri…
Son dönemlerde eskisi kadar gündeme gelmiyor, getirilmiyor…
Evet, normal şartlar altında bu hedeflere zamanında ulaşılabilirdi. Ancak şartlar normal değildi.
2013 yılı mayıs ayından beri büyük sıkıntılı süreçler geçirdik.
Gezi olayları, 17/25 Aralık emniyet ve yargı darbe girişimi, medya operasyonları, hendek-barikat terörü, 15 Temmuz hain darbe girişimi, ekonomik ve diplomatik saldırılar vs….
Tüm bunların yanında çevre ve uzak ülkelerde de derin kaos ortamı var.
Irak ve Suriye’de DAEŞ terörü-iç savaş, Ukrayna ve Güney Asya’da artan gerginlik…
Diğer yandan küresel finans krizi sonrasında ekonominin tam manasıyla düzelmemesi ve artan korumacı politikalar vb…
Gelişmiş olarak tabir edilen ekonomilerde büyük ekonomik problemler yaşanırken petrol fiyatlarındaki belirsizlik durumu devam ediyor.
Ancak bunların olması bizi Kızılelmadan uzaklaştırmamalı.
Erdoğan aynı konuşmanın devamında “Bizim önümüzü kapatmak isteyenlere en güzel cevabı yeni yöntemler yeni imkânlar keşfederek vereceğiz. Biz bir kere ‘durmak yok, yola devam’ dedik. İnşallah sözümüzden dönmeyeceğiz.” dedi.
İmam Gazali’nin dediği gibi; “Uzun mesafelere ulaşmak yakın mesafeleri aşmakla mümkündür.”
Kızılelma’ya ulaşmak için çalışmak, gayret etmek, emek harcamak, alın ve akıl teri dökmek gerek.
Türkiye olarak devasa petrol kaynaklarına yakın olsak da devasa petrol kaynaklarına sahip değiliz. Bizim en önemli kaynağımız şüphesiz ki insan kaynağımızdır.
Genç, dinamik, teknolojik gelişmelere hızla uyum sağlayabilen, hızlı eğitilebilen bir nüfus yapımız var. Ancak gereğince değerlendiremiyoruz.
Sürekli Ar-Ge’nin önemine ve gerekliliğinden dem vuruyoruz. Evet. Ancak Ar-Ge’ye yeterince kaynak aktarımını sağlamıyoruz.
Bilgi üretmek için Ar-Ge gerek, Ar-Ge için kaynak gerek.
Dersi, deneyi, testi yapacak uygulama atölyelerinde malzeme olmazsa Ar-Ge nasıl gerçekleştirilebilir?
Ar-Ge olmadan öğretmen kendisini nasıl geliştirebilir? Öğrenci kendisini geliştiremeyen öğretmenden yeterince faydalanamazsa boşa zaman öldürmekten öteye gidemeyiz.
“Vahşi Batı” olarak adlandırılan haçlı, siyonist ve sermaye ordusu bizi yere sermek için nefesini ensemizden eksik etmezken bizim boşa harcayacak zamanımızda enerjimizde yok.
Sanayi sektörünün kârlılığını artırması, yüksek katma değerli üretime geçişini sağlaması için yapılması gereken Ar-Ge çalışmasıdır. Ancak sıfırdan bir laboratuar ve araştırma tesisi kurması gerekmez.
Ar-Ge merkezleri, teknoparklar, üniversitelerin laboratuarları hâlihazırda kurulmuştur. Buraların daha verimli kullanılabilmesi için sanayi sektöründen kaynak aktarılması elzemdir.
Kaynaklarımızı doğru değerlendirmeliyiz.
Niyetimiz yani kızılelmamız dünyada adil bir yönetim kurma arzusudur.
Kapitalizmin hızla yayılmasının ardından hızla bozulan gelir adaletsizliği ile zenginler daha zengin yoksullar daha yoksul hale geldi.
Buna karşın Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi “Emekçiye "Benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın!” gözüyle bakmayan bir sistem kuran, dünyanın neresinde bir mazlum varsa el uzatan bir Türkiye’den söz ediyorsak daha çok çalışmalı ve gayret göstermeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder