4.07.2017

Yeni Bir Dünya Kuruluyor

1976 yılında Mao’nun ölümünün ardından gizli planlarla Çin yönetimini ele geçiren Hua Çin'i Mao'nun radikal ideolojisinden ve aşırı sınıf mücadelesinden uzaklaştırarak ülkeyi sosyalist modernizasyona yöneltmişti. Bu dönemde “kapitalist yolcular” olarak adlandırılan gruplara iade-i itibar yapılarak tekrar hükümet kadrolarına alındı. 1977-1978 dönemindeki personel değişimiyle birlikte ideolojik ve siyasal yaklaşımlarda da bir kayma oldu. Tüm dünyada olduğu gibi bu yıllarda ülkemizde de siyasi kaos ortamı olduğunu hatırlayabiliriz. 1978-1980 yılları arasında ülkemizde yaşanan sağ-sol kavgası sonrasında ülkemizde ihtilal gerçekleşmiş ve ihtilalın hemen ardından kapitalist küresel sisteme entegrasyon sağlanmıştı. Çin’e baktığımızda da aynı şekilde Hua 1980'de Başbakanlığı Zhao Ziyang'a bırakmış ve 1978-1980 yılları arasında dergiler, gazeteler ve diplomatik ilişkiler ile kapitalist sisteme geçişin alt yapısı kurulmuştu. Nitekim önceki yazılarımda da belirttiğim üzere ABD de 1980’de Reagan yönetimi ile beraber küreselleşme sürecini başlatmış önceki yıllarda alt yapısını hazırlamıştı.
Bu yılların ardından gerek nüfusu gerekse siyasal ideolojik sistemi sebebiyle ABD ve AB merkezli çok uluslu şirketler üretim fabrikalarını Çin’e kurmuş ve Çin üzerinde önemli ölçüde etkin olmuşlardır.
1978 yılında kapitalist küresel sistemin alt yapısını oluşturan ve piyasaların üstünlüğünü savunan “Washington Uzlaşısı Modeli” 2008 küresel finans krizi sonrasında artan küresel ekonomik milliyetçilik ile beraber çökmeye başlamış ve bu durum Çin’i yeni ticaret yolları arayışına itmiş 2013 yılında çalışmalara başlamıştı.
Küresel ekonomik ve siyasi sistemin yeniden değiştiği bugünlerde bir yanda küresel kapitalist sistemin tüm dünyaya yayılmış olması diğer yanda ise ekonomik milliyetçiliğin veya ulus devletçiliğin hızla yükselmesi yeni bir sisteme doğru hızla ilerlediğimizi bize göstermektedir. Yeni sistemde 16. Yüzyılda Batı dünyasında geçerli olan Merkantilist ekonomik sistem gibi yani ekonomik servetin devletin elinde tuttuğu, altın, gümüş miktarı veya ticari değer ile temsil edildiği gibi veya piyasanın üstünlüğünü kabul eden serbest piyasa sistemi gibi olmayacağını söyleyebiliriz. Yeni sistemde piyasa ve devletin yeniden tanımlanıp analiz edilip sentezlenerek daha karma bir yapı oluşacaktır.
Ancak, içinde bulunduğumuz küresel yeniden yapılanma sürecinde Dünya hızla büyük bir sıcak savaşa doğru mu ilerliyor yoksa silah lobisi uzun süredir terör örgütleri üzerinden yürütülen savaştan istediği ölçüde para kazanamayınca uluslararası gerginliği yükselterek eskimeye başlayan ancak gelişmekte olan ülkeler için yeni olan teknolojik silahları satma peşine mi düştü sorusu akıllara geliyor?
Yıl başında ABD Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) 40,8 milyar dolarlık silah satışı yaparken son 2 ay içerisinde önce Suudi Arabistan ile 110 milyar dolarlık, ardından Katar ile 12 Milyar dolarlık, son olarak da geçen hafta Tayvan ile 1,3 milyar dolarlık silah satış anlaşması yaptı.
Ticaret haritalarının yeniden çizildiği günümüzde büyük askeri güce sahip ülkeler diğer ülkelerde asker üs kurma çalışmalarını sürdürüyor. SSCB’nin dağılmasıyla birlikte Soğuk savaşın bitmesinin ardından küresel hegemonik güç olan ABD birçok ülkeye askeri üs kurmuş ve ülkelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarını kendi kasasına koymaya başlamıştı.

Ancak özellikle 2008 yılında Güney Osetya bölgesine başlattığı askeri operasyonun ardından Ukrayna’da Kırımı ilhak etmesi ve son olarak Suriye’de boy göstermesi Rusya’nın yeniden küresel bir güç olduğunu ilan etmesi anlamına geliyordu. Böylece soğuk savaş sonrasında oluşan küresel güç dengesizliğinde yeniden denge oluşturacak bir süreci başlattı. Ancak Soğuk savaşın ardından hızla yaygınlaşan küreselleşme ile beraber yaşanan ticari ve ekonomik gelişmeler ülkelerden daha büyük hale gelen çok uluslu şirketlerin de yeni bir küresel güç olarak ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Hiç yorum yok: