Türkler,
tarih boyunca daima bağımsızlık ve özgürlüğüne önem vermiş, boyunduruk altına
girmeyi asla kabul etmemiştir.
Orta
Asya’dan Anadolu topraklarına göç etmeden önce dahi sürekli bağımsızlık mücadelesi
içerisinde olmuş, aksi durumu adeta bir felaket olarak görmüştür.
Ne
zaman ki devlet yıkılmaya yüz tutsa hemen konsept değişikliği yaparak yeni bir
devlet kurmuş ve bağımsızlığını devam ettirmiştir. Tıpkı Selçuklu Devletin’den
Osmanlı Devletine, Osmanlı Devletin’den Türkiye’ye geçiş yapıldığı gibi…
Yüz
yıllar boyu hâkim olduğu topraklarda adaletle hüküm süren Osmanlı fethettiği
toprakları sömürme politikası izlemediği gibi gittiği yerlere yatırımlar
yapmıştır. Ancak zayıflama dönemine girmesiyle cihan hâkimiyetini elinden
kaçırmış ve İngiltere’ye kaptırmıştır.
İngiltere'nin
süper güç olduğu dönemde yönetim anlayışı egemen olduğu yerlerdeki yönetimleri
kontrol etmesi ya da kontrol edebildikleri yönetimleri askeri güçleriyle
oluşturmaları ve ondan sonra da bu egemenliği sürdürmeleriydi. Hükmettikleri
yerde hiç kimse kendilerinden olmasa da onları kontrol edebiliyorlardı.
İngiltere
yönettiği ülkede ya din etrafında ya da soy etrafında bir oluşum bir örgütlenme
kurarak tepeden kontrol ediyordu. İngiltere öncelikle yönetimi kendi getirdi ve
orada hâkim oldu. Topluma yön veren bilim adamlarını, ideolojik akımları, din
adamlarını kontrol altında tutarak yönetti.
***
I.Dünya
Savaşı, tarihin gördüğü en yıkıcı savaşlardan biriydi. Ülkeler yanmış, yıkılmış
ve milyonlarca insan ölmüştü.
Savaş
sonrasında küresel hegemonik güç el değiştirmiş, I. Dünya savaşına kadar dünya
genelinde hâkim güç olan İngiltere iken savaş sonrasında ABD süper güç olmaya
başlamıştı.
ABD’nin
yöntemi ise daha farklı oldu. Ülkelere sözde bir bağımsızlık verdi. ABD, din ve
soy bağnazlığı içerisine girmeden temel olarak dünya ekonomisini kontrol etmeyi
hedef olarak seçti.
ABD,
I. Dünya savaşından sonra ekonomiyi bir egemenlik ve kontrol aracı olarak
kullanmaya başladı. İngiltere’nin aksine birebir insanla ilişkileri yerine
ortaya bir ekonomik ideoloji koydu ve bunun etrafındaki örgütlenmelerle,
bunların ideoloğu ve yöneticisi olarak da kendileri başta olmak üzere dünyayı
yönetmeye başladı.
Dünya
üzerinde bir güç dengesi sağlanamadığından dolayı çatışmasızlık ortamı pek uzun
sürmedi ve II. Dünya savaşı yaşandı.
II.
Dünya Savaşından sonra dünya politikasına iki yeni kuvvet, Süper-Devlet (Super
Power) adı verilen, Birleşik Amerika ile Sovyet Rusya hâkim olmuştu.
Bu
iki ülke de bir birinden zıt politikalar ile hegemonik güç kurdukları ülkeleri
sömürmeye başladı. ABD kapitalizm ile SSCB ise sosyalizm ile sömürüyordu.
Ancak
bu dönem de pek uzun sürmedi ve SSCB’nin dağılmasıyla ABD tekrar dünya üzerinde
hâkim güç olarak ortaya çıktı.
1980’li
yıllarda ABD-İngiltere ortaklığında hızla yaygınlaşan küreselleşme olgusu ve
SSCB’nin de dağılmasıyla beraber sınırlar kaldırılmaya başlamış, dünya adeta
büyük bir köy haline getirilmeye başlanmıştı.
ABD-İngiltere-Almanya-Fransa
gibi “Batı Dünyası” olarak adlandırılan ülkeler artık dünyayı ekonomi üzerinden
kapitalizm ile sömürüyordu.
Artık
günümüzde çok uluslu şirketler ile lüks yaşam özendirilerek teşvik edilir ve
böylece tüketim hızla artırılır oldu. İnsanlar tükettikçe şirketler kâr üstüne
kâr açıklıyor ancak diğer taraftan borçluluk hızla artıyor.
Uluslararası Finans Enstitüsünün (IIF) "Global Borç
Monitörü" başlıklı raporuna göre, küresel borç
miktarı 2016'da 215,5 trilyon dolarla rekor kırdı.
Dünya
gayrisafi hâsılasının %325'ine denk gelen küresel borcun 160 trilyon dolarla
yaklaşık dörtte üçünü gelişmiş ülkeler tuttuğu belirtiliyor.
Elbette
kimse kimseye bedava para vermiyor. Borcun bir maliyeti yani faizi var. Yeni
küresel hegemonik güçler ekonomiyle yani faiz ile sömürüyorlar yeni düzende.
Küreselleşme olgusu ülkelerin bağımsız olması gerektiği vurgusu yaparken uygulamada sömürü üzerine temellendirilmiştir.
Türkiye son yıllarda tam bağımsızlık için çalışmalar yürütmektedir. Yerli ve milli sanayisini geliştirerek dışa bağımlılığı azaltıp yeniden nizam-ı alem için mücadeleye başlamıştır.
Türkiye son yıllarda tam bağımsızlık için çalışmalar yürütmektedir. Yerli ve milli sanayisini geliştirerek dışa bağımlılığı azaltıp yeniden nizam-ı alem için mücadeleye başlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder