Tarihi bir dönemden geçtiğimiz bugünlerde tarihi
değişikliklere bizzat şahitlik etmenin hissiyatını taşıyoruz. Yaşanan bu tarihi
süreç içerisinde ekonomi ve uluslararası ilişkilerde epistemolojiler yani
bilimsel bilgilerin teorileri yetersiz kalmaktadır.
Küreselleşmenin etkisiyle ülke ekonomik
büyüklüğünden daha büyük hale gelen küresel sermaye, elinde tuttuğu parasal
gücü sayesinde ulus devletlerde siyasi ve bürokratik gücü elinde bulunduran
insanları devşirerek küresel siyasete etki etme gücüne ulaşmıştı. Bunun sonunda
bir dünya hükümeti kurmayı hedeflediler. Nitekim bu hedeflerini, uluslararası
bir banker olan James Warburg ABD senatosunda yaptığı konuşmada “Sevelim ya da
sevmeyelim “Dünya Hükümeti'ni kuracağız. Mesele bunu savaş ile mi yoksa rıza
ile mi yapacağımız” sözleriyle dile getirmişti.
Küreselcilerin bu politikasından rahatsız olan
ulus devletler ile küresel sermaye arasında bir mücadele başladı. Böylece ilk
olarak 1999 yılında Başbakan 2000 yılında Başkan seçilen Putin'in ülkesindeki
“oligarklar” adını verdiği yapıya savaş açmasıyla dünya üzerinde yeni bir dönem
başladı.
Yaşanan savaş, sadece ülkeler arasında yaşanan
bir savaş değil. Ülkeler, aynı zamanda kendi içlerinde küreselcilerin
temsilcileriyle mücadele ediyorlar. Örneğin, İngiltere Hazinesine bağlı Gümrük
ve Gelir İdaresi'nin büyük çaplı küresel bir finans kuruluşuna ilişkin kara
para aklama ve vergi kaçakçılığı soruşturması başlatması başlatıldığı
duyuruldu. Diğer taraftan küresel sermayenin ülkelerdeki fedaileri ulus devlet
yanlısı yöneticilere emniyet, yargı veya askeri operasyonlar düzenliyor.
Türkiye'de bunun örneklerini yaşadığımız gibi Brezilya, Mısır, ABD,
İngiltere’de de görüyoruz.
Bu savaşa daha sonra ABD ulus devlet yanlıları
katıldı ve İngiltere de bu savaşa BREXIT ile dâhil oldu. Böylece savaşın tüm
dünyaya yayılma süreci başladı. Eğer seçilirse Fransa, Le Pen ile bu savaşın
içerisine gireceğini söyleyebiliriz. Ortada yaşanan bir savaş var, ancak diğer
yandan ortak çalışmalar yapmayı da sürdürüyorlar.
Küresel sermaye, kapitalist doktrinler üzerine
kurulmuştur ve sanayi, ticaret ve finans olmak üzere üç ayrı ama birbiriyle
entegre olmuş ayağı vardır. Sanayi kesimi üretim bölümünü oluştururken
gittikleri ülkelerde istihdama katkı sağlamaktadırlar. Yani yerel anlamda
olumlu etkisi vardır ve adeta gerçektir. Ancak finans ayağına baktığımız zaman
artan teknolojik sistem ile beraber yerel etkiden uzak ve sanal bir sistemdir.
Bu sektöre yapılan yatırımlar sonucunda gerçek bir üretim söz konusu olmayıp
hisse senedi ve tahvil kâğıtlarının değer kazanması veya kaybetmesi ile sayılar
artmakta veya azalmaktadır.
Dünya tarihi boyunca “Fransız İhtilali”nde olduğu
gibi bazı ülkelerde sermayedarlara karşı bir başkaldırı olmuş olsa da küresel
ölçekli bir sermaye yapısı oluşmadığı için bugünkü yaşanan savaşı tanımlamakta
bilim insanları zorlanmaktadır. Bu sebeple günümüzde yaşanan güncel gelişmeler
bilimsel teori ve kavramların yapısı ve niteliğini değiştirmektedir.
Ekonomik milliyetçilik kavramının en önemli
savunucuları Amerikalı Alexander Hamilton ve Alman Friedrich List 1840'lı
yıllarda İngiltere'nin zengin ve güçlü hâle gelmesi karşısında, ABD ve Alman
Prenslikleri gibi diğer devletler, bağımsızlıkları konusunda ciddi kaygılar
hissetmişler ve İngiltere'nin kendilerine göre saldırgan liberal
politikalarından korunmak için ekonomik milliyetçilik politikalarına
başvurmuşlardı. Bugün bakıldığından ulus devletler diğer ulus devletlere karşı
bir ekonomik milliyetçilik politikası uyguluyorlar. Aynı politika küresel
sermaye yapısına karşı da uygulamaya çalışmakta ancak bu uygulamanın bilimsel
bir tanımlaması henüz bulunmamaktadır. Çünkü küresel sermayenin ekonomik
milliyetçiliğe karşı “Almanya'da Alman, Japonya'da Japon ve Meksika'da
Meksikalı olma” yönünde bir politika geliştirdiğini görüyoruz.
2008 krizinin üzerinden dokuz yıl geçmesine
rağmen hâlâ yeni bir sistematik “bankacılık ve sigorta sitemi krizini” önlemek
için bir sistem geliştirilememiş, kapitalizmin en güçlü savunucusu olan
ülkelerde ekonomik milliyetçilik artmış ve milli politikalar hayata geçirilmeye
başlamıştır. AB kemer sıkma politikaları uygulamaya koyarken ABD yönetilemeyen
bir borç krizi içerisine girmiştir. Çok çeşitli politikalar uygulansa da mevcut
bilimsel iktisadi politikalar, içine girilen bu krizden kurtulmaya bir türlü
çare olmamıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın artan spekülatif
finansal saldırılara karşı harekete geçmesiyle Rusya, İran ve Çin ile yapılan
ticari faaliyetlerde yerel para birimleri kullanılması yönünde adımlar atmış,
bu adımları Rusya ve Çin de kendi aralarında uygulamak için harekete
geçmişlerdir. Çünkü günümüz bilimsel iktisadi teorileri genellikle
küreselleşmenin olumlu yönleri üzerine politikalar üretmiş olup olağan dışı
durumlara çözüm bulamamaktadır. Bu süreç içerisinde krizden kurtulmak için yeni
bilimsel teoriler, kavramlar oluşturulması gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder