4.10.2016

Dünya Nereye Gidiyor?

Yaklaşık üç yıldır devam eden ve henüz ufukta çözülebilir bir perspektif görülemeyen küresel ekonomik kriz küresel ölçekte son derece ciddi jeopolitik problemlerin oluşmasına neden olmaktadır. Ekonomik olarak buhran yaşayan Avrupa Birliği, para politikaları cephanesini adeta tüketirken yaklaşık 12,5 trilyon dolar borcu olan ABD'nin bu borcunu mevcut ekonomik sistem içinde ödemesi zor görünüyor. Bu problemler bölgesel/küresel bir sıcak savaşa dönüşme ihtimalini artırmaktadır. Bir yanda yanı başımızdaki Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyası bir yanda yine yanı başımızda Ukrayna sorunu diğer yanda da Güney Çin Denizi meselesi akıllara II. Dünya Savaşını getirmiyor değil. Nitekim 2010 yılında krizin konuşulduğu bir toplantıda Nobel ödüllü Profesör Paul Krugman (Demokrat) ve Profesör Martin Feldstein (Cumhuriyetçi) karşıt siyasi görüşlerine rağmen, "kimseye savaş açmaya niyetimiz olduğunu sanmıyorum, ama bize II. Dünya Savaşı'na benzer bir mali genişleme gerekiyor." saptamasında birleşmişlerdi. 2011 yılında Wall Street Journal'da editörlük, ABD Hazine Bakanlığı'nda müsteşarlık yapmış olan Craig Roberts'in, “Ekonomik iyileşme umutları ortadan kalkınca, savaş ihtiyacı daha da kaçınılmaz hale geldi” tespitini de hatırlıyoruz.
2010 yılında başlayan Arap Baharı olarak adlandırılan Libya ile Ortadoğu'da başlayan sıcak savaş Suriye'de daha karmaşık bir hâl alarak küresel bir mücadele halini aldı. İran gazının Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz'e akıtılması projesini hayata geçirmek için PKK/PYD-DAEŞ gibi çeşitli terör örgütleri üzerinden Suriye'yi küçük devletçiklere bölmek istiyorlar. İran'ın güney Fars yataklarından elde edilecek gazın Suriye üzerinden Avrupa'ya taşınması için 25 Temmuz 2011'de Çin, Irak, İran ve Suriye petrol bakanları İran'ın Assaluyeh şehrinde bir anlaşma imzalamışlardı. İran, Irak ve Suriye kontrolünde olması planlanan bu hat Türkiye'yi by-pass ederek TANAP ve Türk Akımı projelerinin etkisini azaltacaktı. Ancak Türkiye'nin “Fırat Kalkanı” harekatı bu oyunu bozmuştur. Türkiye'nin ÖSO ile birlikte DAEŞ terör örgütüne karşı gerçekleştirdiği operasyonda Suriye'nin El-Bab kasabasına doğru ilerlemesi küresel aktörlerin planlarını bozunca geçen hafta yerel kaynaklardan edinilen bilgiye göre Suriye ordusu da El Bab için operasyon hazırlığı yaptığı bildirildi.
Ekonomik olarak eski gücü kalmayan küresel aktörlere karşı bir zamanlar Batı'nın ve ABD'nin her teklifini kabul eden/etmek zorunda kalan Hindistan, Brezilya, Türkiye gibi ülkeler şimdilerde kafa tutan politik tercihlerde bulunabiliyorlar. Yaşanan yeni nesil küresel savaşta küresel güçlere kafa tutan bu ülkeleri tekrar kontrol atına almak için içeriden ve dışarıdan çeşitli saldırılar yapılmaktadır. Türkiye'nin yeniden oluşturulmaya çalışılan dünya düzeninde masada yer almaması için “Gezi, PKK, FETÖ, Darbe Girişimi” gibi çeşitli operasyonlar yapıyorlar. Türkiye özellikle 2013 Mayıs ayından beri başlatılan bu saldırılardan her defasında güçlenerek çıkarken Brezilya için aynı şeyi söylemek mümkün değil. 2000'li yıllarda dünyada sıçrama yapan ülkelerin göstermiş olduğu ekonomik performans, üretim teknolojisinin çeşitlenip tüm dünyaya yayılması Amerika'nın hareket alanını ve etkinliğini her halükarda azaltmaktadır. Bunun anlamı tabuların yıkılması ve ABD güvenlik şemsiyesine duyulan ihtiyacın yok olmaya başlamasıdır.
Geçen hafta OPEC'in çarşamba günkü toplantısında sekiz yıldır ilk kez üretimde kısıntıya gitme konusunda ön anlaşmaya varıldı. Alınan bu kararın ardından küresel petrol arzı fazlasına ilişkin endişeleri azaltması ile birlikte petrol fiyatları yükselişe geçti. Bu arada Libya iç savaş sonrasında artan terör olayları sebebiyle yaşadığı sıkıntı sonrası 2014 yılından beri ilk defa geçen hafta petrol ihracatı gerçekleştirdi. Ancak petrol gelirlerinin nereye aktarılacağına dair bilgi verilmedi.
Petrolde küresel arz fazlası iki yılı aşkın süredir petrol fiyatlarının düşmesine neden oldu ve bu durum, şirket kârlarını olumsuz etkileyen deflâsyonu destekledi ve dünyanın dört büyük ekonomisinin ikisinde negatif tahvil faizlerine yol açtı. Ulus devletler ile küresel sermaye arasında yaşanan bu savaşın içerisinde yapılan hamlelerden biri de ülke ekonomilerinde korumacı politikaların uygulanması oldu. Ülke ekonomilerinde yerli üretimi koruma politikalarının dünya ticaretini kısıtlamasıyla birlikte küresel ekonomide zayıflığa ve kırılganlığa neden oldu. Küresel ticareti olumsuz bir şekilde etkileyen bu durum sebebiyle ABD, Euro Bölgesi, Çin ve Hindistan gibi önemli ekonomiler hâlâ yavaş büyümeyle baş etmeye çalışıyorlar. Bu kaos ortamını aşmaya çalışan ulus devletler çok uluslu anlaşmalarla ticareti desteklemek için OBOR, TTIP, TPP, CETA gibi projeleri hayata geçirmeye çalışıyorlar. Yeni nesil küresel savaş kapsamında yapılan bu hamleler uygulandığı zaman Türkiye tüm bu projelerin odak noktasında yer alacaktır.
Diğer tarafta Obama'nın geçen hafta veto ederek geri gönderdiği ve Suudi Arabistan'a 11 Eylül saldırılarından dolayı dava açılmasına imkan tanıyan yasa tasarısı, ABD Senatosunun ardından Temsilciler Meclisinde de 3'te 2 çoğunlukla kabul edilerek yasalaştı. Obama'yı "Hazine bonoları dâhil ABD'deki toplam 750 milyar dolarlık varlığını satmakla" tehdit eden Suudi yönetiminin nasıl cevap vereceği merak ediliyor.
ABD'de kullandırdığı sorunlu konut kredileri nedeniyle ABD Adalet Bakanlığı 2008 küresel krizine neden olan finans kuruluşları arasında gösterilen Almanya'nın en büyük bankasıolan ve “batamayacak kadar büyük” olarak değerlendirilen Deutsche Bank'a 14 milyar dolar karşılığında davaları düşürmeyi teklif etmişti. Almanya Başbakanı Angela Merkel'in bu bankaya kamu yardımlarının yapılmayacağını açıklamasının ardından hisse değerinin hızla düşmesi akıllara batamayacak kadar büyük olarak görülen ve 15 Eylül 2008 tarihinde iflasını açıklamasıyla 613 Milyar USD borcu ile ABD tarihinin en büyük iflasını yaşaması ve 2008 küresel finans krizinin yaşanmasını getirdi. Sistemik riske en büyük katkıda bulunan kurum olabilecek olan Deutsche Bank 2000 yılının sonbaharında "Türkiye'de kısa vadeli faizler yükselecek, piyasadan çıkın" raporu yayımlayarak Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizinin yaşanmasına neden olmuştu. 2008 yılında da "Türkiye 120 milyar dolar bulamazsa batar" diyerek çalkantıların büyümesine neden olan Deutsche Bank 2013'de Gezi olayları zamanında da borsanın en çok işlem gören 8 şirketinin hisselerini Citi Bank'tan alarak 187 milyon TL'den fazla kâr etmişti. Bankanın batması durumunda hali hazıra ekonomik buhran içerisinde olan AB'yi daha da zor duruma düşürmesi bekleniyor. ABD ve Japonya merkez bankalarının geçen haftaki toplantılarında para politikasının gevşek kalacağını işaret etmelerinin piyasada güveni artırsa da Deutsche bank ile çalışan bazı hedge fonlarının hesaplarını başka bankalara taşıyarak finansal risklerini azaltmaya çalışması ve küresel piyasalara yayılacağı endişesiyle piyasalar altüst oldu. Bu arada uzun zamandır toparlanmaya çalışan Almanya'nın en büyük emlak bankası olan Commerzbank AG, yeni bir hamle yaparak çalışanlarının beşte birini işten çıkarma olacağını açıkladı. Küresel Sermaye'nin en büyük kalelerinden olan bankalar üzerinden sürekli vurguladığım ulus devletler ve küresel sermaye arasında olan savaşın net bir görebiliyoruz.

Hiç yorum yok: